Sayfalar

28 Kasım 2010 Pazar

28 (YirmiSekiz)

Önceleri sadece bir sayıydı 28 benim için. Sonra bir gün bir anda sevdiğim uğurlu bir sayı oluverdi. Ve şimdi ise sevmediğim, uğursuz bir sayı oldu hayatımda. Aslında 28 değildi bu anlamları taşıyan bende. Bu anlamları sen ve seninle yaşadığım anılar taşıyordu.
Böyledir işte sevmelerimiz, değer vermelerimiz. Hayatımızda sıradan olan bir şeye bir anda birçok anlam yükleyiveririz. Sonra bu anlamı taşıyamadığında yüklediğimiz, bir anda sevmediğimiz bir şey oluverir, önceleri sıradan sonraları vazgeçilmez dediğimiz şey. Bizler böyleyiz işte, bir anda herşeyi yüceltip sonra onu yerin dibine sokup yok edebilecek kadar katı, gaddar ve kötü varlıklarız.
Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve biz insanların ne kadar kötü olduğunu bir kez daha anlıyorum. Neden derse birisi buna. Cevabı şu; bir göz attım bloğuma ve ne zaman yalnız kalmışım, ne zaman hayat içimi acıtmış işte o zaman oturup yazmışım bir şeyler. İşte böyle kötüyüz ne zaman başımız sıkışsa bir yerlere sığınırız. Bazen yazmaya, bazen bir dosta bazen de yaradana. Ve bazen de alkole. Bugün ben önce yazmaya sığındım içimi acıtan şeyleri yazıya dökerek bir nebze de olsa rahatlamak istedim, ama olmadı. Artık diğer ihtimalleri deneyeceğim, belki biri tutar.

Gider ayak alıntı bir sözü de paylaşmak isterim:
"Önemli olan 'zamana bırakmak' değil, 'zamanla bırakmamak' mış !" sanırım sorun buradaydı;
Biz 'zamana bırakmak' ile 'zamanla bırakmayı' karıştırmışız !