Sayfalar

22 Aralık 2010 Çarşamba

BİRGÜN

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki seni seviyorum

Yazar : Ümit Yaşar OĞUZCAN
BİR AYRILIK GÜNÜDE
Ne gariptir şu ayrılık günleri
Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan
Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri
Son bir defa bakarken caddelere
Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor
Dolu dolu gözlerinin önünden
Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor
Ağır ağır biz farkında değilken
Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de
Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur
Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde
Kapanan bavul, çivilenen sandık
Ve sonra kuru bir 'Allaha ısmarladık!'

Yazar : Ümit Yaşar OĞUZCAN

28 Kasım 2010 Pazar

28 (YirmiSekiz)

Önceleri sadece bir sayıydı 28 benim için. Sonra bir gün bir anda sevdiğim uğurlu bir sayı oluverdi. Ve şimdi ise sevmediğim, uğursuz bir sayı oldu hayatımda. Aslında 28 değildi bu anlamları taşıyan bende. Bu anlamları sen ve seninle yaşadığım anılar taşıyordu.
Böyledir işte sevmelerimiz, değer vermelerimiz. Hayatımızda sıradan olan bir şeye bir anda birçok anlam yükleyiveririz. Sonra bu anlamı taşıyamadığında yüklediğimiz, bir anda sevmediğimiz bir şey oluverir, önceleri sıradan sonraları vazgeçilmez dediğimiz şey. Bizler böyleyiz işte, bir anda herşeyi yüceltip sonra onu yerin dibine sokup yok edebilecek kadar katı, gaddar ve kötü varlıklarız.
Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve biz insanların ne kadar kötü olduğunu bir kez daha anlıyorum. Neden derse birisi buna. Cevabı şu; bir göz attım bloğuma ve ne zaman yalnız kalmışım, ne zaman hayat içimi acıtmış işte o zaman oturup yazmışım bir şeyler. İşte böyle kötüyüz ne zaman başımız sıkışsa bir yerlere sığınırız. Bazen yazmaya, bazen bir dosta bazen de yaradana. Ve bazen de alkole. Bugün ben önce yazmaya sığındım içimi acıtan şeyleri yazıya dökerek bir nebze de olsa rahatlamak istedim, ama olmadı. Artık diğer ihtimalleri deneyeceğim, belki biri tutar.

Gider ayak alıntı bir sözü de paylaşmak isterim:
"Önemli olan 'zamana bırakmak' değil, 'zamanla bırakmamak' mış !" sanırım sorun buradaydı;
Biz 'zamana bırakmak' ile 'zamanla bırakmayı' karıştırmışız !

30 Eylül 2010 Perşembe

Yarım kalan bir hikayeyiz artık seninle !

Yarım kalan bir hikayeyiz artık seninle
Ayrı yollara yürüyoruz
Hayat bu...
Serseri bir rüzgar gibi estin sen şimdi uzaklara
Ben göğsümde solgun bir gülle yaşarım yıllarca
Yaşamaksa bu!
Ayrı akşamlara yatıp
Ayrı sabahlara uyanırız bundan sonra
Hataları aşk sanıp
Başka tenlerde avunuruz boşuna
Ve gizli gizli yaralanırız
Şunu bil ki daima
Ben, en güzel yeri hatırana saklarım
Talan olmuş gönül bahçemde
Saçlarımda tel tel hüzünlerle
Gözlerimde azalan güneşlerle
Ben hep seni beklerim bu şehirde
Bir gün dönersin diye

Kendine iyi bak ey sevgili!

Kendine iyi bak en sevgili!

18 Eylül 2010 Cumartesi

CAN ÇEKİŞME

Yollarda dolaşacağım yorgunluktan bitmedikçe
yalnız yaşamayı öğreneceğim, gözlerinin içine dikerek gözlerimi
geçen her yüzün ve hep aynı kalmayı.
Damarlarıma yayılan bu serinlik
sabah duyumsadığım bir uyanıştan başka bir şey değil
öylesine gerçek: Yalnızca kendimi daha güçlü hissediyorum
bedenimden, daha soğuk bir titreyiş eşlik ediyor sabaha.

Yirmi yaşımın sabahları uzak.
Yarın yirmibir olacağım: Yarın yollara çıkacağım,
her taşını, gökyüzünün her çizgisini anımsıyorum.
Yarın yine herkes beni görecek
ve dimdik ayakta olacağım, durabileceğim
vitrin camlarında kendimi seyretmek için.Bir zamanların sabahları,
gençtim ve bimiyordum, benim geçip gittiğini bile bilmiyordum
-kendinin efendisi bir kadın- zayıf bir çocuktum
yıllar yılı süren bir ağıttan uyandım:
Şimdi sanki o ağıt hiç yaşanmamış gibi.

Yalnızca renkleri istiyorum.Renkler ağlamıyor,
bir uyanış gibiyim: Yarın renkler dönecek.

Herkes sokağa çıkacak,
her beden bir renk - bebekler bile.
O açık kırmızı elbiseli vücut,
uzun bir solgunluktan sonra yeniden başlayacak yaşama.

Duyacağım etrafımda dolaşan bakışları
ve ben olduğumu anlayacağım: Şöyle bir bakarak,
kendimi insanlar arasında göreceğim.
Her yeni sabah,
yollara düşeceğim renkleri aramak için!